Ölüm Kırıntısı.*

Bu Kara’lama 5 Ocak 2015 tarihinde henüz 23 yaşında iken 

Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden Eylül Cansın’a ithaf edilmiştir.

Döktüğü yaşlar nehirlere can, obruklara kan olmuştur. 

Bir kanca misali dökülen yaşlar petrol gibi siyah yağmur taneciklerine dönüşmüştür.

O vakitten beri insanlık ziyan içindedir ve bu azabı sürmektedir.

Aşk bir ifrattır. Ondan bir an evvel canını kurtarmayı kim arzu etmez? Dikkatli bak, yüzümebir atlas yükü bu. Yorgunluğun susuzluğu. Turnanın göçten azade hissetmesi kendini. Dinle! Dante’den bir hikâye bu. Cehennemin dibi mi şu? Saat 12.00’yi vurdu. Deniz kudurdu. Sus; kendimi vurdum. Aşk, çocukken vardım ona, annemin mor halkalar ile bezenmiş gözaltlarında, sahi bu aşk mıdır? Ah! Saçmalama. Lütfen dinle. Kervan yüklü. Alkolik babam yüklü iken katırlar gibi maddeyi… Hey! Ben mi konuşacağım aşkı? Sus ve dinle! Verilen sözler bir ağacın reenkarne olması gibi vücut bulur iken annemde, annemin elleri değil midir babamı saran ve sarmalayan, her sarmak edimi aşk mıdır? Söyle! Sus ve dinle! Sarmak, boğaza dayar iken elleri, boğmak değil de nedir bu? Çok bilmiş, söyle!

ŞARKI-ANNE Dili ile:

Sardım, sarmaladım O’nu,

Ellerim kanlı, n’oldu?

Polis Beylerde ters kelepçe ruhum,

Oğlum affet, O’nu boğdum.

ŞARKI-BEN Dili ile:

Anne, öldürmüşsün babamı, niye?

Büyük ustular aşk der idi, söyle!

Bir piç gibi sokaklara atıldım şimdi,

Hiçler atında köpüklü taylar gibi ölmek ister idim geçmişte.

ŞARKI-ANNE Dili ile:

Dur oğlum, cezadır bu şimdiye.

Ellerim kanlı ama alnım aktır, dinle;

Hem Edip dememiş mi idi “İnsan yaşıyorken özgürdür!” diye…

Ah! Evladım hapishane demirleri Galata’nın çivisi gibi batar iken bendime, 

özür dilerim, bahşeyle…

Böyle başladı tümce, ölüm ile son buldu cümle. Unutamadığım, şafak atıyor. Atan şafakta bir er kendini asıyor. Boğazda kangren başlıyor. Bir kadın* kendini boğazdan atıyor. Evde lambanın, ışığın değeri kalmadı artık, şimdiye fırsatlar kemende yarıyor. Ah! Sevgilim bir adam kendini yağlı urganda asıyor… Ben miyim?

Orhan Veli demiş idi: “İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.”

Cemâl der idi: “Boğaziçi’nden atlıyorum, gözlerim kapalı!”