Birlikte büyüdüğüm ve bugüne dek hayatımın her yılında tanıdığım kokular ve sesler birden bana düşman kesilmiş ve o yaz yaşanan olayların rengini sonsuza dek taşıyan bir ton edinmişti. Siyah ve beyaza bir de bu eklenmişti. O kokular ve sesler sürekli ensemde hissettiğim aşkımdı, ki rüyalarımda bile peşimi bırakmamıştı. Yüzünü unutmuştum, adını bile unutmuştum, lakin aynı yerlerden on yıldır geçmememe rağmen sıcaklığını unutamamıştım. 2003 yazından bile sıcaktı. Ne denizi görmüştü gözüm ne de uzandığımız kavurucu kumları hissetmiştim. Kavun karpuz getirmişti yanında. Dilimlerin arasına küp küp koyduğu buzlar erimemişti henüz. Bikinilerimizin üstünü atmıştık şemsiyenin üzerine, o uyurken kalkıp fotoğrafını çekmiştim yan yana hallerinin. Çok sonra buldu o fotoğrafı ve onda kaldı. İki öpücüğe… “İşin büyüsü yazdır,” demiştim de birkaç güz bile atlatmıştık beraber. O bana kahkül keserdi, ben ona oje sürerdim. Barışırdık. Karşınızdakiyle ilgili temel izlenimleriniz ilk otuz saniyede oluşur derler. Sonrasında aynı izlenimler birike birike son otuz saniyeyi de oluşturmuştu demek ki. İlk zamanlar onun evinden gidip aldığım kıyafetlerimi koklayıp durmuştum. Her ne kadar beyaz sabun kokusu birlikte yaptığımız banyoları hatırlatsa da, ona kadar saydıktan sonra kapının önüne koyduğu eşyalarımın görüntüsünden başka bir şey ifade etmemeye başlamıştı neyse ki. O da benim gibi ayrılırken ‘medeni’ olamayanlardandı. Fakat hakkını yiyemem. Saz çalmayı da sabırla öğretmişti bana. “Önce parmaklarım alışsın, sonrasına bakarız,” derdim. O da, “Esma! Biraz sesine güven yavrum,” der, gözlerini kapatıp bir türküye girerdi hemen. Onu dinlerken izlemek kadar keyif vermezdi kendi çalışım. Ki böyle hisseden yalnız ben değildim. Bazen eve gelirdi öğrencileri. Tek tek gözlerinde gördüğüm hayranlık ışıltılarından sonra bir an önce gitsinler diye dakikaları sayardım. Kalbimin kıskançlıktan sıkışmasını da yüzlerce türküyle birlikte öğrenmiştim. Onun krizlerine göre benimkiler romantik komedi tadında kalıyordu o ayrı. İş dışında kimseyle görüşemez hale gelmiştim. Gözümün hiçbir şeyi görmediğini fark ettiğimde her şey için çok geçti. Elim, kolum, gözüm, kulağım… Hepsi o olmuştu. Hepsi onun olmuştu. Bir tarafı aşk, diğer tarafı nefret olan incecik bir çizgide iki cambaz gibi ilerlemeye çalışmıştık ancak ikimiz de ayrı taraflara düşmüştük. Ayrılık fikri hiçbir zaman uzak olmamıştı bana, ayrışacağımız ise kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Şaşkınlığımı atlatmam uzun sürdü. Şimdilerdeyse fena değilim.