“Kafam Karışık, Rujumu Tazeleyeceğim.”

“Bu sefer hiçbir şahit olmayacaktı.”

Gece vakti idi, eve döndüm; dönüş yolunu kaybettim, kendime döndüm. Eve girer iken annemin paltosunu bir kenara koydum, kapı girişine, kapı girişinde bir kirişte parlayan saati gördüm, “Saat on ikiyi beş geçiyordu.” Susmak gerekiyordu, ev ahalisi çoktan uykuya dalmıştı, bilmem kaçıncı rüyalarında kendileri ile tebelleş olan korkuları ile yüzleşiyorlardı. Uzaktım, hepsinden, annemden çok annemin kıyafetlerini seviyor idim. Sabahın bir an önce gelmesini, dışarıya allı pullu renkler ile çıkmayı dilemekten başka bir şey olmayacak ahvali ile uykuya dalmak istiyordum. Olmuyordu. Uykuya dalmak bir yana dursun, annemin giysileri ile sokaklarda raksetmek düşüncesi, gecenin ilerleyen vakitlerinde gerçek kimliğime bürünmek hadisesi, canımda bir parça olup yelkenlerini açmış bir gemiyi tasvir ediyordu. 

Çocukluğumda, mahallenin nadide köşesine inşa edilmiş Camii’nin Kur’ân kursunda sureleri ezberlemek için canhıraş çalışmanın ertesinde, çıkıp kız çocukları ile oynamak en büyük eğlencem idi. Eğlencemi elimden aldılar: “Sen kız mısın -ki saçlarını bu kadar uzatıyorsun? Ne o, kızlara mı özeniyorsun! Bu kulağındaki küpeler ne?” gibi normatif morale hüküm veren egemenlik kasidelerini dinleyip sadece kafamı sallayarak, eve gittikten sonra perdeden etek yapmayı diliyor idim. Ketçapı bir kez bileklerime sürüyor idim, intihar süsü vermek için; ketçapı bir kez dudaklarıma sürüyor idim, kadın olmak için. Oldum. Tüm normları yıktım. Kur’ân kursundan bahsetmiş idim. Unutamadığım Felak Suresi’nden şöyle bir ayet indirilmiş idi, göklerden: “Karanlığı bastığı zaman gecenin şerrinden.” Şer olarak anılıyordum. Gökten zembil ile inmemiş idim, zembilden kıyafetler yapmış idim; allı, pullu. Çocukluğumda izlediğim çizgi filmlerde zeplinin arkasına sözler yazmak ister idim, şimdi daha iyi hatırlıyorum ne yazmak istediğimi: “Ben yaşıyor iken, sen çıldır!”

Sabah oldu, uyandım. “Güneş her gün yenidir.” Ben de yeniyim. Bedenim bana sunulan bir fırsat, bir mucize, bunu iyi değerlendirmeli idim. Bilmem, değer biçmek ve değer görmek benden pek uzak idi, olsun, dedim. Annemin gömleğini ve pantolonunu giyip sokağa çıktım, kulaklığımı taktım, kulaklığımda Yeni Türkü’den bir şarkı çalıyor idi; “Başka türlü bir şey.” Başka türlü bir şey mi idim? Komik. Akşam eve geldiğimde, annem uyuduğunda, annemin yemek önlüğünü giyip türlü yapacak idim, karar verdim. Karar vermeye bayılıyorum, kararımdan dönmemeyi de… Ben bir “Dönme” miydim? Komik. Ben çok yollardan döndüm, siz Yol’a (“Yol çınar gibi uludur.”) dahi çıkamadınız. 

Yürüdüğüm yollarda, arşınladığım caddelerde, n’için insanlar bana bir garabet gibi bakıyorlardı. Anlam veremiyordum. “Benim bedenim, benim özgürlüğüm,” demek geliyor idi içimden. Haykırmak istiyor idim, “Haykırmak neyi değiştirir?” gibi sualler ile aklıma gelen düşünceleri peyderpey yolluyor idim. Zor. Yaşamak zor. Ama bir o kadar da güzel. Bunu daha iyi anlıyorum. Ah! Bir ayna. “Ne kadar güzelim!” diye içimden geçiyorum. Haykırmak istiyorum. “Ne kadar güzelim!” Konuştuğum anlardaki sözler kendilerini benden uzaklaştırmak için çaba sarf ediyor idiler. Toplum denilen iktidar o denli yıkmıştı -ki düşüncelerini üzerime, kurtulamıyordum, ben dahi kurtulamıyordum. Alışacağım ama n’asıl? Kurtulacağım ama n’asıl?

Eve geldim, aynı terane. “Benim kıyafetlerimi neden giydin? Benim ojelerimi neden sürdün?” Sana ne! Dayanamıyorum. Erken bir ölüm idi benimkisi. Bilmem, “erken” deyince, “erken doğum” yapmak aklımda canlanır idi. Doğum yapmayı ne çok ister idim. “Bir çocuk daha doğuracağım.” Hoş, bir beden idi benimkisi, insanlar, düşüncelerimden çok görünüşüme önem verdi. Fiyakalı bir ölüm olacak idi benimkisi. Annemin sandığı içerisindeki gelinliğini çıkardım. Kırışmış idi, ütüledim. İnci kolyelerimi taktım, ojelerimi sürdüm, rujumu tazeledim. Ah! Bir seremoniye hazırlanır gibi çağırdım ölümümü. Kendi ölümümü. Aklıma Edip geldi, “Ben, Ruhi Bey, n’asılım?” Ruhi Bey’i bilmem ama ben harikayım. Dörtnala koşar gibi ölümüme koştum. Annemin başörtüsünü aldım, urgan gibi hazırladım, yağladım ve tavana astım. Ah! Unutuyor idim, topuklularımı giydim. İlk aşkım geldi aklıma, pustum. Zeplin. Hatıralar. Ne idi? “Ben yaşıyor iken sen çıldır.” Çıldır be! Yatmak istedim. “Ölmeye yatmak.” Olacak idi. Kafam karışık, rujumu tazeleyeceğim.