Makamların Makâmı, Sessizliğin Sesi.

“Birbirimize söz vermiştik,

  1.            Birbirimizden hiç ayrılmayacağız.    
  2.            Erkekler ile konuşmayacağız.
  3.            Asla evlenmeyeceğiz.

Maddeler bu kadar değil idi fakat esas bunlardı.”

‘Bu yazılama Kanat Güner’in güzel Ruh’una bir dayanak bulunarak yazılmıştır. Işıklar içindedir. “Kanat Güner’im Ha-ha-ha Hayat’a’

“Hastalığın seyrine bakacaklarmış. Ben hasta değilim. Anlamıyorlar mı? 

Ben hasta değilim. Değilim. Bunu nasıl anlamıyorlar!” -(Tarık Tufan, Âşıklara Yer Yok.)

“Yaşadığım çok kötü günler, yaşadığım anlardaki yoğunluğunu yitirdi. Yaşadığım iyi

günleri de unutmuşum. Sonuç: Anlamsız bir ortalama…” -(Turgut Uyar’ın günlüğünden.)

“Hazır, anlatanı da dinleyeni de günaha sokan bu tüyler ürpertici hikâyeler gelmişken hatırına, “Keşke Cin Mahmut hayatta olsaydı da bir akıl vereydi,” diye iç geçirdikten sonra rahmetli ahbabın ruhu için de bir Fatiha okuyup üflemeyi ihmal etmemiş. Ancak tam üflerken, hınzır rüzgârın marifetiyle üst katta çarpan bir kepengin çıkardığı kaba gürültüyle ürkerek, ağzı azıcık kaymış ve pek gönülden okuduğu Fatiha Adnan’ın ruhuna gidivermiş.”- (Aslı Tohumcu, Ölü Reşat)

            Hayatım bundan ibaret değil idi fakat bunlar idi. İzmir’de, Alsancak’ta beyler davet eder iken meyleri öldürülen bir trans idim. Düşleyen fakat Düş’ünde, düşüşü gören, Sisifos Söyleni gibi kayayı doruğa çıkaran, doruktan aşan, aşmakta kaybolan bir yitimin yetimi idim. Hayır! 1 Mayıs’ta katların makamında, sabâ makamında, sokakta düşen hamalım! Kendini kaldırmak üzere yeltenen gölgesinde ve fakat kendini kaldırmak biçiminde ahvalini dile getiren işçinin nasırlı elleriyim. Hayır! Variller dolusu para kokan salonlarda, salonların ortasında kökünden ampulü koparıp düşsel bir barokun tablosunda kendimi asanım. 

            Evet! Bir yabancılık sendromunda, Pandora’nın Kutusu’nda içerisinden kötülükler yağar iken kendisine Bi-Polar düşen yoldaşımın lityum ile ciğerlerini deşen zehirim! Hain miyim? Birbirimizden hiç ayrılmayacağız sözleri eşliğinde cinsi temas ahvalinde yattığımız yatakta, unutulduğum nöbette silahı kendine doğrultan ve “Anne” diye ağlayanım. Ha! Güçsüz müyüm? Dağların doruklarında naralar atan bir erk değilim, sultanlık makamında yaldızlı köşklerde yayılan şah değilim. Ne şahım ne şahbaz! İnsanım.

            Dağlarda çarpışan arkadaşlarımın gölgesinde meleğim. Sol omzuna kondum canım, hesap sormuyorum. Şah damarı kadar yakın olan Allah’ın aslanı Ali’nin kılıcı ile şahdamarımı kesmekteyim. Şahtan ve sultandan vazgeçtim. Vazgeçmek düşüncesi içerisinde bir kategori seçtim. Ben seni beğendim ancak kural belli idi: “Asla evlenmeyeceğiz!”

            Ben bir kadınım, erkek olarak doğdum, kadın olarak var oldum. Suç mu? Siktir! Bedenim, benim özgürlüğüm. Ha! Seni mi? Seni takım elbisen ile iyi bir duvarın önüne koyup kurşuna dizeceğim.

            Maddeler bu kadar değil idi. Ben Kanat Güner’im. Hayata kahkaha atan, “Ha-ha-ha” diye susan, susmakta gizli bir anlam arayan dahiyim, yok ise divane miyim? Sahneye yeni dahil oldum. Evet, erkek olarak doğdum ancak kadın oldum. Meclisiniz mi? Verdiğiniz dakikalar eşliğinde meclisinizde cinayetlerinizden bahsedeceğim!

            Özür dilerim sevgilim… Ben bir mülteci çocuğun hüznüyüm.

            Özür dilerim anneciğim, ben bir etek eşliğinde penisim dahilinde sokakta gezenim.

            Özür dilerim baba, “Erkek” olamadım. Ne? Sus baba erkeksin de ekmeği bölebildin mi dörde?

            Özür dilerim kendim, seni çok sevdim. “Hey millet, ben ölmeye karar verdim, niye biliyor musunuz? Çünkü yaşım 27’ye geldi dayandı, benim gibiler daha fazla yaşamamalı. Allah korusun, ya ölmeye değil de üremeye karar verseydim! Neyse ki aklım hâlâ başımda, sahneye girmem gereken yeri ayarlayamadım ama çıkmam gereken yeri biliyorum. Kendinize iyi bakın, kötü alışkanlıklardan uzak durun.”* *Kanat Güner, Eroin Güncesi.