Kutu

Dükkânın önünde oturan manikürcü abladan korkuyoruz. Gözlerinde hapsediyor bizi. Her önünden geçişimde podyumda yürüyen Çağla Şikel gibi hissediyorum. Dükkânın içinde ağdacı var bir de. Mahallenin ‘kızlarının’ korkulu rüyası. Evet tırnak içinde kızlarının. Ağda yaparken görüyor, anlıyor diyorlar. Onun önünde yatarken çok savunmasız hissediyorum kendimi. Soyun diyor, aç diyor. Bir de etim sıkışmasın diye bana tutturuyor. Koca deliğin içinden geçenleri görüyor gibi bakıyor. Bir daha olmasın, her gelene anlatırım diyor. Kızım diye geçiniyor ama ile başlıyor cümleleri. İşi bitince elime bir yağ şişesi bırakıyor, gidiyor. Oh diyorum, bu ay da kurtuldum. Dilinden, kılından, kılımdan. Bir sonrakine kadar dükkânın önünden her geçişimde gözleri ile tarıyor. Manikürcü bakıyor, ağdacı tarıyor. Saçımı kestirmek için gidiyorum, ‘Ee,’ diyor, ‘kutu için ne zaman geleceksin?’ Acun Ilıcalı programları gibi heyecanla kutu açılımını bekliyor. Bırakıp diğer mahalledeki kuaföre gidemiyorum. Bu sefer de her önünden geçişimde hain diye bakacak bana. Önüne yatan kızlara hep beni anlatacak. Aramı bozamıyorum, bizim onunla sırlarımız, yaşanmışlıklarımız var. Yaşanmışlıklar, bir çırpıda, ani bir kararla silinmiyor. Yırtıp atamıyorum onunla olanları. Ne bırakıp gidebiliyorum ne cevap verebiliyorum. Randevum yaklaşıyor, benden önce Ayşe’yi yoluyor. Birazdan seslenecek, ‘Senaaa sen geç hazırlan ben geliyorum,’ Otomatik adımlarla gidip onu bekleyeceğim önce eşofmanlarımı sonra donumu çıkaracağım. ‘Aç sen aşkım, başlıyorum.’