– Aşk bir ifrittir, ondan bir an evvel canını kurtarmayı kim arzu etmez?!
– Hadi canım sen de! Ömür boyu arzuladığımız tek şey aşk. Zaten bulmak için, o güzelim sularına dalmak için ne çok çaba sarf ediyoruz. Bir de ondan kaçma arzusu mu? Kendimizi kandırmayalım yani, lütfen!
– Ama yakıyor, kor misali. Onu arzuluyorum. Elim tesadüf eseri teninde gezse tutuşuyorum. Kendisi başlı başına bir arzu nesnesine dönüşüyor çoğu zaman. Onu sürekli arzuluyorum. Ama bu, kalbimi bu denli hor görmeme bir bahane olamaz. Kendi başıma kaldığım akşamlarda bana bıraktığı tek şeyin gözyaşlarım olduğu gerçeğini de unutmamalı. Yani canım…
– Bana boşuna dil dökme kızım! Beni aşkın ifritliği ile korkutamazsın. Herkes aşkın hastalıklı tarafının da farkında. Sadece senin eline düşmüyor kor, bir tek sen ıslatmıyorsun gözyaşlarınla başını her koyduğunda yastığı. Biz de sevdik, aynı yollardan geçtik. Hala sızılar var, yavaş yavaş kabuk bağlamaya başlayan yaralarda. Ama…
– Ama sev mi diyorsun yani? Mahvet kendini, dağıt, kahrol, yenil ve yenil ve tekrardan yenil mi diyorsun bana?! Bu mu en yakın arkadaşına reva gördüğün şey?
– Bunu ben reva görmüyorum kızım! Hayat reva görüyor. Sevdin mi diyor. O zaman ağzına sıçmasına da izin vereceksin aşkın. Kimse bilmese bile yüreğinde taşıdığın o duygunun, her yalnız kaldığında başına geçip seni bağırta bağırta ağlatmasına izin vereceksin!
– Hayır, ben böyle bir şeyi kabullenmeyeceğim! Kaçıp kurtulmak için o duygudan…
– Tamam güzelim, sen öyle yap. Hatta ben şimdi çıkıyorum dışarı. Markete uğrayacağım. Sen bu lafları ilk önce bir yalnızlığına, gözyaşlarına, sonra arzularına falan anlat işte. İfritmiş. Ha! Pek seviyorsunuz dışarıdan havalı ama içi bomboş lafları.