Hırsız

Murat, “Bir alet ne kadar mükemmel olursa olsun, kullanıla kullanıla eskir,” dedi. 

Leyla başını gömdüğü yastıktan kaldırıp Murat’a baktı. Gözlerinden akan her damla yastığa damlamış, kılıfı ıslatmıştı. “Bu nasıl bir söz,” dedi hıçkırarak. “Çok uzun zamandır birlikteyiz diye sevmekten bıkmak ne demek?” Yüz üstü yattığı yataktan sinirle kalkıp Murat’ın başına dikildi. “Lisede sen koştun peşimden. Üniversitede de bırakmadın. Benim suçum mu yani? Kalbinin eskimesine sebep oldum, kusura bakma lütfen,” dedi Leyla sesini yükselterek. 

Derin bir nefes alıp verdi adam. Sol elinin içinde duran kalın yüzükle oynuyordu parmaklarıyla. Leyla nasıl göründüğünü umursamadan ağlayıp bağırıyor, odanın içinde anlamsız bir haritayı izlermişçesine sağa sola dolanıyordu. Murat konuşmaya hazırlandı, ağzını açtı fakat daha sonra vazgeçti. 

Leyla, en son üç ay önce silinmiş camdan dışarıya bakıyordu. Geçmişine açılan bir pencereydi sanki. Tüm anılar tek tek gözünün önüne geldi. İnce bir gözyaşı sol yanağından aktı. “Neden?” dedi alçak sesle. “Anlat bana. Neden? Başka birisi mi var? Daha dün, önümüzdeki yaz için plan yaptık biz. Bugün gelmiş benden ayrılmaya çalışıyorsun. Sebebin ise çok uzun süredir birlikte olmamız. Yani? Sıkıldın mı? Bunaldın mı? Söyle.” 

Murat, “Kullanıla kullanıla eskidi,” dedi çok sessiz bir şekilde. Sayıklar gibi. 

O an Leyla anladı. Bu kadar geç anlamasına kızdı. Durdu ve sindirdi. “Bana acımayı bırak Murat. Ben senin annen değilim. O terk edilince kendini gitti bir yerden attı diye ben de atmam.” 

Murat sol elini sıktı ve saatler sonra Leyla’nın gözlerine baktı. “Psikologluk zımbırtılarını üstümde kullanma,” dedi. Gözleri hâlâ kadınınkilere kenetliydi. Bir kıvılcım yoktu irislerinde. Ne sinir ne de heyecan. 

“Kullanmama gerek yok zaten, her şey bariz,” dedi Leyla. “Beni sevdiğini zannetmiştim fakat hissettiğin şeyler sadece vicdan azabı, bağımlılık ve acımaymış.” Leyla’nın yüzüne tiksinti çöktü. Pembe perde kalktı ve gerçekliğin tozlu dünyasına baktı. Gördüğü adam perişandı, bitikti. “Vicdanın kullanıla kullanıla eskidi Murat, daha yeni anlayabildim, kusura bakma.” Yatağa yavaşça oturdu Leyla. “Keşke çok önce söyleseydin beni sevmediğini. Daha önce ayrılmak isteseydin benden.” 

Murat ağlıyordu. Burnunu çekti. “Ben, ben seni seviyorum zannettim. Sonra o kadar da sevmediğimi anladım fakat ayrılamadım, yapamadım. Annem geldi gözümün önüne. Sen hep ordaydın benim için. En yakın arkadaşımdın. İstedim Leyla, inan çok istedim ama eskidim, tükendim. Rol yapmaktan yoruldum.” 

Leyla’nın sadece sol gözünden yaş geliyordu. Derin bir çukur oluştu kadının gövdesinde. Yılların deştiği yalanlar. Zavallı hissetti kendini. O çukurdan atmak istedi tüm varlığını. Murat’a kafasını çevirdi. Karşısında bir çocuk oturuyordu. Lisede tanıştığı hâlinden daha küçük ve zavallıydı. Leyla’nın şimdi de gözlerine karanlık çöküyordu. Yıllarını düşündü. Hırsız dedi içinden, sonra da sesli bir şekilde, “Hırsızsın,” dedi Murat’ın suratına. 

Murat’ın mavi gözleri ağlamaktan pembeleşmişti. Kırgın bir şekilde baktı karısının suratına. 

Leyla gittikçe kararıyordu. Kadın kafasını komodine çevirdi. İtalya tatilinde çekilen bir fotoğrafları çerçevede duruyordu. Hırsla kalkıp çerçeveyi yere attı. Bomba etkisi yaratmıştı odanın içinde. 

Murat şaşkınlıkla Leyla’nın suratına bakıyordu. İkisi de saniyeler içerisinde birbirlerine yabancılaşmıştı. Uzun bir süre öyle kaldılar. Yerde cam kırıkları, Leyla ayakta, Murat yatakta birbirlerine baktılar ta ki, karşı apartmandan başka bir kadının bağırtısı gelene kadar. Tüm sokak o sesle yankılanıyordu. “Allah belanı versin! Allah belanı versin!”