TEK GÖZLÜ KRAL

Tepesindeydi koca gökdelenin. Kendisine ait bir imparatorluğun üstündeydi. Sahip olduğu her şeyi insanlığın aptallığına borçluydu.

Sağ elindeki sigaranın dumanına baktı. Sonra gökyüzündeki soluk gri havaya. Saçları rüzgârdan savrulurken diğer eli paltosunda, şehre baktı. Görmekteydi ve görmek için bakmaya gerek yoktu. İnsanlıkla kafayı bozmuştu artık. Bir elini çıkardı paltosundan. Kaosun parmak hesabını yapacaktı aklınca. Diğer elindeki sigaradan da son nefesini aldı. Korkulukta söndürdü. Sağ yanına bıraktı. Önce sağ elindeki, sonra sol elindeki eldiveni usulca çıkardı. Paltosunun cebine bıraktı. Açtı avuç içlerini. Sanki ilk kez görmüş gibiydi. Düşündü. Her şeyi düşünmüştü ama ömrü boyunca avuç içlerindeki çizgilerde dönüp duran kaosu görmemişti. Çizgiler, benzersizdiler. Bu durum, benzersizdi! Gülümsedi, acı bir gülümsemeydi. Yıllarca avuç içlerinde taşımıştı cevabı. Çizgilerin düzensizliğinde ve bunu hiç düşünmemiş aklının darmadağınıklığında saklıydı cevap. Yıllarca büyük tabloyu görmek için sadece insanlığa bakmıştı gözleri. İnsanlık aynıydı. Fakat insan değildi. İnsanın benzersizliğiydi insanı aynı yapan. Çünkü her biri avuç içlerinde duran eşsizliği göremeyecek kadar kör, uzaklardaki insan kalabalığına etiket takacak kadar keskin gözlüydü. İnsandı kendini basitleştiren. Eşsiz olduğunu görmek için avuç içlerine bakması yeterli olan varlıklar, bir başkasına benzemek için çaba göstermekteydi. Buydu insanlığı aynı kılan. Hepsi basit birer kalabalıktı. Hepsi birbirinin aynısıydı. Kendilerinden habersiz, insanlığın sarrafıydılar! Bu yüzden parça pinçik var olan ve kendilerinin bile kabullenmekte zorlandıkları ezik karakterlerini ego ile tatmin etmek için takındılar tavırlarını. İnsanlık, acınası ve ezik durumdaydı. Avuç içlerine bakmadan başkalarının yüzündeki çizgilerin ve arka ceplerindeki cüzdanın hesabını yaptılar. Etiketlerini taktılar. İnsanlık, insan olmanın değerlerinden artık uzaktı. Sanırım hiçbir zaman olmadı. Olamayacak da.

Kaos, hükmü devralmış, kendi kendini basitleştirip gruplaştıran insanları çok daha kolay kullanmış durumdaydı. Hepsini gördü bunların. Tek yaptığı ise önce aşağıdaki insan kalabalığına, sonra da avuç içlerine bakmaktı. Fakat yetmedi. Gözleri görmekte ama aklının hızına yetişememekteydi. Daha derin baktı avuç içlerine. Benzersizlik pürüzdü! Bir sorundu! Kaos düzenle insanlığa hükmetmekteydi fakat her bir insan aklı başına bir kaostu! İki eli birbirinden farklı olup da bunu bile göremeyecek kadar kör olan insan, nasıl olurda beynindeki benzersiz tonla kıvrıma hâkim olabilirdi ki? Kaos bile insanlığın kendi kendini yemesiyle başa geçmişken, hala saf olan insan, kendi kendine nasıl hükmedecekti? İnsanlığı oluşturan insan, kendiyle zıt, insanlık ise insanla zıttı. Bu yüzdendir ki pes etmekteydi aklına mukayyet olmak için ellerini başlarının arasına alanlar. Çünkü kör ve akılsızdı avuç içlerinden habersiz olanlar.

Döndü. Gülümsedi. Eldivenlerini taktı ve fötr şapkasını gözlerini kapayacak şekilde indirdi. Yürümeye başladı.

Altındaki imparatorluk kör insanların hırslarından elde edilmişti. Onları çok güzel kullanmıştı. O mükemmeldi. O her şeye sahipti.

Çünkü körler ülkesindeydi ve tek göze sahipti…