Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi birkaç senedir takip ettiğim bir yerdi. Ancak ders saatlerimin çakışması, mekânın oturduğum yere uzak olması gibi elimde olmayan sebeplerden faaliyetlerine katılmakta güçlük çekiyordum. Sanırım pandeminin bizim için en güzel getirisi, mesafeleri iyice kısaltarak yapılan söyleşileri, sempozyumları, atölyeleri ve daha pek çok etkinliği evimize taşıması, gerçekte evimize sığmayacak kalabalıkları odamıza davet edebilme gücünü bize vermesi oldu. Bu döneme girmeden önce, kendime bilgisayar ekranında bu denli maruz kalmak zorunda kaldığımı hatırlamıyorum. Neyse ki insan, her şeye alışıyor. Kıraathane Edebiyat Evi’nin sosyal medya hesabında denk geldiğim Genç Okurlar Genç Yazarlar Programı’na da yine pandemi sayesinde katılabildim. 3 ayrı kuşaktan 3 ayrı kadın yazarı okuyacak ve tartışacak olmak beni oldukça heyecanlandırmıştı. Okumak isteyip de bir türlü fırsat bulamadığım Suat Derviş’in “İstanbul’un Bir Gecesi”ni, kullandığı teknikler ve üslubuyla okumaktan keyif aldığım Ayfer Tunç’un “Dünya Ağrısı”nı ve çağımız yazarlardan biri olan Ezgi Polat’ın “Susulacak Ne Çok Şey Var Aramızda” öykü kitabını okuyarak tartışacak olmak, aynı zamanda hem edebiyat tarihinde hem de kanonunda adı silik olan kadın yazınına bir adım daha yaklaşmak, onu anlamak ve çözümlemek beni atölyeye zaman var etmem için kamçıladı. Bir edebiyat öğrencisi olarak eğitim gördüğüm süre zarfı boyunca yalnızca -öyle ya da böyle- erkek yazınından bahsetmiş olmak kafamı yıllarca kurcalayan ve beni kadını anlamaya daha çok iten bir durum olmuştu. Nitekim atölye, başlangıcından bitişine kadar katılmaktan büyük zevk aldığım bir şeye dönüştü benim için. Aslı Tohumcu’nun ve Serkan Gülpınar’ın samimi yönlendirmeleri, diyalogları ve yaklaşımının bunda büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Atölyeye katılan diğer arkadaşların da elbette bu samimi ortamın oluşmasında büyük bir payı var. Kitaplara geçmeden önce, yazdığımız öyküleri-şiirleri rahatlıkla paylaşabilmek, onlara saygı çerçevesi içinde ama eleştirmekten de kaçınmadan yaklaşabilmek aramızda oluşan bu sinerji sayesinde olduğunu düşünüyorum. Özellikle hazırda bekleyen ama henüz okur karşısına çıkmamış öykülerimden birini ben de bir kurban gibi ortaya koymuş ve samimiyetlerine güvenerek eleştirmelerini beklemiştim. Eleştirildiği için şimdi daha da güçlenmiş bir şekilde benimle konuşuyor artık. Aynı zamanda asıl okunacak kitaplara geçmeden yine kadın yazarlardan ek öykü okumaları yapmak ve tekniklerini, üsluplarını tartışmak; fikirlerimiz birbirimize ters geldiğinde bunları da açık yüreklilikle söylemek ve tartışabilmek oldukça ufuk açıcıydı ve çokça keyifliydi. Umarım atölyenin bundan sonra da ömrü uzun, katılımcısı bol olur.