Sen misin?
Gölgeden çıkar mısın?
Seni görmek istiyorum.
Duvardan ayrıldı. O çekildiğinde duvar açıldı. Yukarıdan bir kadın su döktü aşağı. Islanmadı. Bana bakıyordu. Somurtuyordu. Geri caddeye çıktık. Karnını tutmaya başladı. Gözleri kısıldı.
Gece caddede yatmış olduğunu anladım. Sabah sokağa çekildiğini ve karanlığa sığındığını.
Tüm gece insanları ve sesi yutmuş olduğundan, muhtemelen uykusunu oyuncak gibi uyumuştu.
Bir çayevine girdik. Ben çay içerken onun duvar kenarına yaslanıp biraz ısınması, illa bir rüya görmesi gerekiyordu. Kısa da olsa bir rüya. Öbür türlü uyuduğuna inanmıyordu. Gözünü açıyor kapıyor… Cadde. Ses. Kıpkırmızı kan köpük çay. Ben.
Tezgahtaki adam kızar mı diye tedirgindim.
Gerçekten uyudu aslında.
Nefesleri derinleşti. Her nefeste içini çekiyor olamazdı. Onu uyuduğuna ikna edebilmek için olabildiğince, toparlayabildiğim kadar. Kapakların içindeki benekleri görebildiğince görmek için oynayıp durdular. Elleri titredi. Masadaki gölgesi de titredi. Yüzü soldu.
Dudak kemiriyordum, kimse kızmasın diye çayı çabuk çabuk içiyordum. Bir tane daha söylesem… Boş bardaklar. Yudum yudum çay. Onu uyandırmalarından nefret ediyordum.
Bir şey oldu.
Tezgahtaki adam, ansızın dolmuş. Elindeki çayı kapmaya çalıştım ama olmadı.
Çat diye onun önüne koydu. Çay köpürdü. Bardak çıngırdadı. Masa da ses etti.
Sarsılarak uyandı.
Çayı gördü.
Her ne gördüyse unuttu sanırım o an.
Uyuyamadım, dedi.
Çayı önünden çektim. Uyuduğuna ikna etmeye çalıştım. İspatlarımı saydım hızla. Nefesini, göz kapaklarını, titreyişini. Üzüntüden kaskatı oldu yüzü. Uykusunu öldüren tabut gibi. Gözleri çayı, caddeyi, diğer her şeyi içine aldı. İstemeyerek. Bir arabanın ışığı kirpiklerini şehvetle ayırdı. Bana baktı. Dayanamadığını düşündüm.
Gel bu gecelik bende kal, diye yalvardım yine.
İstemedi.
Onu karanlık sokağa değil, kalabalık caddeye oturtmak istedim. Kartonu ve battaniyeyi çekiştirerek inatlaştık.
Artık yapamam diyerek battaniyeyi bıraktı halsizce. Bir apartmanın dibine çöktü. Başını eğdi. Kaldı. Battaniyeyle örttüm onu. Örttüğüm yerleri sevmeye çalıştım. Kafasını, omuzlarını.
Caddede, herkesin gözü önünde uyusa böğründe bir bıçak, gözlerinde içine zorla sokulan bir şeylerin hatta ölümün biriktirdiği buğu olmazdı. Bıkmıştı. Başına koyduğum elimin altında hissettim bunu. Sesten ve ışıktan gerilip de dağılmış halini bütünlemeye çalıştım elimle. Omuzlarından dirseklerine.
Üşüdüm. Açlık vurdu. Panik sızdı içime. Orada kalmaktan korktum. Hiç kımıldamıyordu.
Onu unutmak kolay olur muydu?
Başına bir kez daha dokundum.
O her şeyi unutmak istiyordu.
Caddeye doğru yürüdüm.